17 Aralık 2010 Cuma

babama...

Bunları yüzüne söyleyebilmeyi daha çok isterdim ama eskiden daha içime kapanık biri olduğumdan mıdır, yoksa seninle bunları konuşacak kadar hiç fırsatımız olmadan gitmenden midir bilemiyorum ama mecburen yazmak zorundayım. Aslında bu yazıyı nasıl yazabileceğimi de duygularımı tam olarak anlatabileceğimi bilmiyorum, gerçi artık herşeyin çok geç olduğunun da farkındayım ama yine de belki okuyabileceğini düşünerek yazıyorum bunları, en azından sen okumasan bile belki birileri okur.

Birbirimize karşı sevgimizi ben büyüdükçe, sen de yaşlandıkça belli edememeye başladığımızı daha sen yanımdayken fark etmiştim. Birbirimize hem ne kadar benzediğimizi, hem de ne kadar farklı olduğumuzu da. Günlük konuşmalarımız artık şiddetli tartışmalar haline geldikçe birbirimizden uzaklaştığımızı da. Ya da göz göze baktığımızda hem üzüntü, hem sevgi, hem kızgınlığı aynı anda duyabilmeyi de. Ne garipti değil mi tüm bunlar? Peki ya sana hala kızgın olduğumu biliyor musun? Muhtemelen farkındasındır, çünkü şu yeryüzünde beni en iyi tanıyabilecek bir avuç insandan birisin. Peki aynısını ben sana yapsaydım sen de bana kızgın olur muydun? Olacağından hiçbir şüphem yok.

İnsan zamanla alışıyor derler ya her türlü acıya falan, kim dediyse sanırım biraz duygusal yönden zayıfmış. Ben, oğlun, bir kızdan ayrılmasını neredeyse aylarca atlatamazken, kanından canından birini, kendi elleriyle, sonsuza kadar göremeyeceği bir yere göndermenin acısını nasıl atlatabilir? Peki ya ne olursa olsun tek başına, hiç destek almadan, ayakta kalmayı nasıl başarabilir? İnan bana bunların cevabını bilseydim ne bunları sana sorardım, ne de bu yazıyı yazıyor olurdum.


İnsan bazen merak eder, kalp acıdan ezilir mi diye ya, eziliyor, hem de paramparça oluyor, ama yetmiyor, bir kez daha eziliyor, yetmiyor bir kez daha, bir kez daha... Peki ya sonuç olarak bir şey var mı ki? Heyhat, boşuna herşey, çünkü kalbin tek işi değirmen taşı arasında kalmış buğday tanesi gibi olmak. Her türlü acıyı, üzüntüyü tattım az çok, daha da ömrüm ne kadar var bilmiyorum ama bu gidişle de daha birçok acı üzüntü olacak gibi duruyor. Ama böylesine bir acıyı hissedebileceğim 3 kişi daha var.


Bazen içerek unutmayı, bazen ölerek bitirmeyi düşündüm herşeyi. Ama ne kadar beceriksizim ki, yapamadıklarım listesine bunları da ekledim. İnsanlara gereksiz açıklamalar yapmaktan sıkıldığım anlarda ikinciyi yapmak öylesine kolaydı ki, neden yapamadığımı hala ben de anlamış değilim, ama dedim ya kendi beceriksizliğimle alakalı tamamı ile.

Şu an da biliyorum ki bir yerlerden beni izliyorsun, gurur duyabileceğin birşeyler yapamadığım için özür dilerim. İleride bunları telafi edebilir miyim onu da bilmiyorum, Ama bilmeni istediğim tek şey var ki, oğlun yaşıyor, seni seviyor, özlüyor, toprağına bakıp gözyaşı döküyor hiçbir şeye yaramasa bile...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder