yaşamak ölmektir... yani '' to live is to die '', hayatımı derinden etkileyen bir şarkı ve söz. cliff burton son derece güzel demiş yani '' yaşamak ölmektir. '' haklı, ötesi yok çünkü, doğar, büyür ve ölür tüm canlılar, en ilkelinden en gelişmişine kadar. hiç kimse kaçamaz bu sondan. - ya da yeni başlangıçtan, orası biraz muallak tabii, son mu başlangıç mı -
bu zamana kadar yaşadığım acıları göz önüne alınca oldukça fazla miktarda acılara katlandığımı fark ettim. en basidi ölüm acısı yani, ama sonrasında durup düşününce de yine o beni derinden etkileyen söz geliyor aklıma : '' yaşamak ölmektir. '' hayatın aslında ne kadar boş - hatta bomboş - olduğunu fark ettiriyor bana. yani yaşanan kırgınlıklar, sevgisizlik, saygısızlık - ki sevgi eşit değildir saygı -, bir anlık ego ile söylenebilen sözler, kırılan kalpler, sinir...
kendi açımdan düşünürsem çok sakin biri değilim, hatta sinirli biri olarak bile tanımlanabilirim. ama yaşlandıkça daha fazla sakin durmaya başladığımı fark etmeye başladım. ailemle tartışırken, sevgilimle atışırken, arkadaşlarıma sinirlendiğimde falan artık daha sakin düşünmeyi öğrenmeye başladım. en azından mantıklısı zaten bu da ben geç kavradım sanırım. ne zaman sinirlenmeye başlasam beynimin içinde '' sakin ol '' sesi yankılanmaya başlayınca duruyorum, düşünüyorum. sözlerimi - geçmişime oranla nispeten - daha dikkatli seçmeye başlıyorum, daha az bağırmaya, kalp kırmaya, daha çok dinlemeye, kendi hatalarımı bulmaya çalışıyorum. her şeyin boş ve yalan olduğu bir dünyada topu topu bir avuç sevdiğim insanı kırmamaya özen göstermeye başladım. ha bütün bunları daha iyi bir insan olayım, insanlar beni daha çok sevsin, ehehe, gibi bir durum için de yapmadığımı belirteyim. gerek de duymuyorum insanların kalbini kırmaya ömrümüz bu kadar kısayken.
umarım bir gün bütün insanlar birbirlerini kırmaktansa daha fazla birbirlerine sarılmayı, birbirlerine sakin olmayı tercih eder. en azından başaramazsa bile denemek lazımdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder